Kayıtlar

TOPAL KARGA

   Bazı insanlar perdelerin arkasında baharı bekler; bazı insanlar da sürgün veren dalları, güzel kokulu tomurcukları, gözümüzü kapatıp yüzümüzü masmavi gökyüzüne çevirmeye sebep ılık güneş ışığını, arada bir birbirimizi dürtüp “Şuradaki Atatürk silüetini sen de görüyor musun?” dediğimiz bulutları ve olsa olsa güneşli bir Nisan sabahına ait olabilecek her şeyi halledermişiz hissini koltuğunun altına sıkıştırıp baharı kendisi getirir. İşte dedem de onlardan biri. Var olan her şeyi güzelleştirmeye, etrafındaki herkesi iyileştirmeye mutlaka bir bahane bulur dedem. Hiç üşenmez. Her gün elma yemen gerekirse sıkılma diye elmayı 40 kılığa sokar . Yere bir kutu toplu iğne dökülse, Mary Poppins’in çantası gibi en büyük mıknatıs onun bagajından çıkar. Asık suratlı doktorların bile neşeyle onay vereceği  adetleri vardır. Sabahları İsveç jimnastiği yapmak, ödem atmak için çorbayı kaynatırken üzerine bir demet maydonoz bırakmak, duşa girmeden kocaman bir bardak su içmek, kırk su yıkamaya hiç üşenm
Yazmak için çıldırdığım ve yine boş beyaz sayfayla uzun uzun bakıştığımız, üstelik utanıp gözlerimizi bir an bile kaçırmadığımız bir akşam... Soğuk denize girmek gibi şu ilk cümleyi yazmak, girince alışıyorsun sonrası bahar bahçe.  İçimizde neler var bir bakalım. Her şeyin iyi olacağına dair yüzü gülen ufak düşünceler ve hemen dükkandan çıkıp "abla buraya park edemezsin" diyen piknik tip anksiyetelerim, artık bir şeylerin güzelini daha iyi bir zamana saklamamam gerektiğiyle alakalı ve yalnızca bana kadar ışık veren bir aydınlanma, sabahları sol yanımdan gelen belli belirsiz bir uyanma sevinci ve zamanın sağından solundan akıttığını göre göre altına bir kova dahi koyamamanın verdiği sıkıntı.  Istakozların büyümesiyle ilgili hikayeyi bilirsiniz. Istakozlar büyür, büyüdükçe sert kabukları onlara dar gelmeye başlar; kuytulara saklanırlar ve kabuklarını kırıp daha büyük bir kabuk geliştirirler. Sonra bir daha, sonra bir daha... Yani zor şartlar ve stres onların kendilerini dönüştü
    Bizi sevdiğini düşündüğümüz insanların hatıra defterlerine “Kalbin kadar temiz bu sayfayı bana ayırdığın için çok teşekkür ederim.” yazardık küçükken. Bu sefer durum biraz farklı, benim sonunda kendime bu tertemiz sayfayı ayırabilmemin sebebi kendime borçlu olduğum cümlelerin artık hayali kitaplardan taşması. Ne zaman boş bir sayfayı önüme açsam, kendime arkamı dönüp boş duvarlara bakıyorum ve alt tarafı üç beş kelam için kendime güceniyorum. Bu kelime düşündüğümü yeterince ifade etmiş midir, ya sonra yazdıklarımı okurken saçmaladığımı düşünürsem derken kaç tane boş sayfayı benim için ayrıldığına memnun edemeden kapattım bilmiyorum. Sanki silgimi kaybettim, kimse de vermiyor... Halbuki içim, dışım, sağım solum yazmak için not aldığım şeylerle dolu. Kendimle bu konuda daha fazla yenişmeye çalışmayacağım. Evet başlıyoruz. Yakmaya kıyamadığım mumlarımı yaktım, neresinden tutacağımı bilemediğim cümlelerimi bitiştirmek üzere geri geldim ve kendi adıma konuşmam gerekirse biraz da hoş g